Bilgi

Sesleri Görmek, Renkleri Duymak: SİNESTEZİ


İnsanoğlu varoluşundan beri sürekli ve karşılıklı olarak dış dünya ile bağlantı halindedir. Bilindiği gibi çevremizde olup bitenleri ve varlıkları algılama yeteneğimize duyu adı verilir. İşte bu duyular bir nevi kapı görevi görerek dış dünyadan bilincimize veri ulaştırırlar. Görme, duyma, koklama, tatma, dokunma duyularımızla çevremizle iletişim kurup, varlıkları tanımamız, tehlikeyi algılayıp önlem almamız sağlanır. Yaşamımız boyunca bütün deneyimler, gözlemler duyular aracılığıyla beyne iletilir ve bunlar zihnimiz tarafından işlenir ve yorumlanır. Ve bilindiği gibi her duyumuz için farklı bir duyu organımız görev yapar.

Fakat size çevredeki seslerin görüldüğü, renklerin duyulduğunu, şekillerin tadıldığını söylesem ne dersiniz? Sinestezi hastalığına sahip kişiler işte bu duyum ikiliği ile karşı karşıyadır. Evet bugünkü yazımız tam olarak bununla alakalı. Yazımızı biraz daha detaylandırdığımızda konuyu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.

Sinestezi kelime kökleri Yunanca syn; birlikte, aesthesis; algılamak gibi iki kavramdan oluşuyor. Duyuların birlikte algılanması ya da duyuların birbirine karışması olarak tanımlanabilir. Bu hastalığa sahip kişiler yani sinestezikler şekillerin tadıldığı, renklerin duyulduğu, seslerin koklandığı bir mekanizmaya sahiptirler.

Doğum sırasında beynimizde yaşamımız boyunca yetecek çok fazla bulunan nöron arası bağlantılar normal insanlarda zamanla yok olmaya başlar fakat sinesteziklerde bu bağlantılar yok olmaz dolayısıyla sinestezi durumu görülür.

Dünya nüfusunun yüzde 4’ünü oluşturan sinestezi; doğuştan olan ve sonradan kazanılan olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Doğuştan olan sinestezide hastalığın X kromozomunda görüldüğü ve kız veya erkek çocuklara anneden geçtiği sonucu çıkmaktadır. Sonradan kazanılan sinestezide ise başka hastalıkların (beynin bazı bölümlerinin hasar görmesi, travmalar)  sinesteziye sebep olduğu bilinmektedir. Bu sinestezi 25.000 kişide bir görülen nadir bir durumdur.

Cinsiyetin bu hastalığa yakalanmada farklılık gösterdiği de bilinmektedir. Öyle ki kadınların bu hastalığa yakalanma durumu erkeklerden daha fazladır. Bunun nedeninin ise bu hastalığın   geninin X kromozomu üzerinde taşınıldığı düşünülmektedir. Çünkü hastalık anneden oğula, kıza babadan kıza geçtiği görülürken babadan oğula geçtiği pek görülmemiştir.

Sinestezinin birçok şekli bulunmasına rağmen en çok rastlanılan şekli harfleri renk olarak algılamaktır. Her harfi kişi farklı bir renk olarak algılar ve kodlar. Bir diğer şekli ise tatları, sesleri, kokuları renk olarak algılayanlardır ki bu sinestezikler daha az görülmektedir.

Sinestezi yeteneğinin daha çok sanatçıların, yazarların, üretimine, yaratıcılığına katkı sağladığı bilinmektedir. Bu sanatçılara birkaç örnek vermek gerekirse; Vasilly Kandinsky, Johann Von Goethe, Nicola Tesla, Franz Liszt, Vladimir Nabokov…

Peki sizde sinestezik misiniz? Şimdi  bunun yanıtını bulmaya çalışalım.

Hafızanız çok kuvvetli ise yani bir şeyi kolay kolay unutmuyorsanız, zeka seviyeniz yüksek olmasına rağmen basit matematiksel hesapları yapmakta zorlanıyorsanız, dikkat eksikliğiniz varsa, algınız sürekli sabit bir şekilde oluşuyorsa, herhangi bir nesneyi gördüğünüzde zihninizde bir tat duyuyorsanız, ya da bir ses duyduğunuzda gözünüzün önüne renkler geliyorsa sizde bir sinesteziksiniz…

Evet durum böyle.

Hala gizemini koruyan bu hastalığın bir hastalık mı yoksa bir yetenek, duyusal algılama mucizesi mi olduğu bilinmemektedir. İşte bunun cevabının Jeffrey Moore-Sinetezya kitabında bulunabileceği belirtiliyor.

Bizden söylemesi…

Yorum yapmak için tıklayın.

"Yorum Yazın"

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yukarı